İŞVERENİN İŞÇİYİ GÖZETME BORCUNA AYKIRILIĞINDAN DOĞAN HUKUKİ SORUMLULUĞU
İÇİNDEKİLER
- KISALTMALAR
- GİRİŞ
- 1. İŞVERENİN İŞÇİYİ GÖZETME BORCU
- 1.1 Genel Olarak Gözetme Borcu
- 1.2 İşçinin Kişiliğini Gözetme Borcu
- 1.3 İş Sağlığı ve Güvenliği Önlemlerini Alma Borcu
- 2. İŞVERENİN HUKUKİ SORUMLULUĞU
- 2.1 Kusursuz Sorumluluk Görüşü
- 2.2 Kusur Sorumluluğu Görüşü
- 2.3 Tehlike Sorumluluğu
- 2.4 Uygun İlliyet Bağının Bulunması Zorunluluğu
- SONUÇ
- NOTLAR
- KAYNAKÇA
KISALTMALAR
- a.e : aynı eser
- a.g.e : adı geçen eser
- a.g.m : adı geçen makale
- C. : cilt
- E. : esas
- HD : Hukuk Dairesi
- İSGK : İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu
- K. : Karar
- m. : madde
- s. : sayfa
- T. : tarih
- TBK : Türk Borçlar Kanunu
- v.d : ve devamı
GİRİŞ
İş sözleşmesi, işçinin bağımlı olarak iş görmeyi, işverenin de ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. İşçinin iş görme ediminin yanı sıra işverene karşı sadakat yükümlülüğü söz konusudur. Karşılıklı borç doğuran sözleşmelerde tarafların edimleri arasında dengenin korunması gerekir. Bundan dolayı kanun koyucu, işçinin sadakat yükümlülüğünün karşılığı olarak işverenin işçiyi gözetme borcunu düzenlemiştir.Buna göre işçi, işverenin işi ve işyeri ile ilgili çıkarlarını korumak ve işvereni zarara uğratmamakla yükümlüdür. Sözleşme ilişkisinin diğer tarafı işveren ise işçiyi korumak ve gözetmek durumundadır.
Türk Borçlar Kanununun 417. maddesinde işverenin işçiyi gözetme borcu düzenlenmektedir. Söz konusu maddenin birinci fıkrasında genel olarak işverenin işçinin kişiliğini gözetme borcu, ikinci fıkrasında ise işverenin iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini alma borcu düzenlenmiştir. İşverenin iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini alma borcu söz konusu hükmün yanı sıra 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 4. maddesinde de düzenlenmektedir.
İşverenin işçiyi gözetme borcuna aykırı davranması sonucu iş hukuku mevzuatımızda düzenlenmemiştir. Türk Borçlar Kanununun 417. Maddesinin üçüncü fıkrasına göre işverenin işçiyi gözetme borcuna aykırı davranması sonucu oluşan zararın tazmini, sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabiidir. Ancak işverenin hukuki sorumluluğu söz konusu hükümlere göre belirlenememektedir. İşverenin hukuki sorumluluğunun niteliği sorunu, zaman içerisinde doktrinde ve uygulamada farklı görüşlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Doktrinde bazı yazarlar kusursuz sorumluluk görüşünü, bazı yazarlar ise kusur sorumluluğu görüşünü savunmaktadır. Yargıtay’ın görüşü de zaman içerisinde değişmiştir.
Ödevimde genel olarak işverenin işçiyi gözetme borcunu açıkladım. İşverenin bu borca aykırılığından doğan hukuki sorumluluğunu doktrindeki farklı görüşler veYargıtay’ın uygulamaları kapsamında inceledim.
1. İŞVERENİN İŞÇİYİ GÖZETME BORCU
1.1 Genel Olarak Gözetme Borcu
İşverenin iş sözleşmesinden doğan asli borçlarından bir tanesi de işçiyi gözetme borcudur. Bu borç, işverenin işçinin sadakat borcuna karşılık sorumlu olduğu bir borçtur [1] . İşçinin sadakat borcu, iş sözleşmesi ile kurulan işveren ile işçi arasındaki kişisel ve sürekli ilişkiden doğmaktadır. Buna göre işçi, işverenin işi ve işyeri ile ilgili çıkarlarını korumak ve işvereni zarara uğratmamakla yükümlüdür. Sözleşme ilişkisinin diğer tarafı işveren ise işçiyi korumak ve gözetmek durumundadır.
İşçinin işverene ekonomik ve hukuki bakımından bağımlı çalışması nedeniyle kanun koyucu tarafından işçiyi koruyucu hükümler düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerin en önemlisi 4857 sayılı İş Kanunudur. Ancak işverenin gözetme borcu İş Kanununda düzenlenmemiştir. Kanun koyucu işverenin gözetme borcunu Türk Borçlar Kanununun 417. maddesinde düzenlemiştir. Söz konusu maddenin birinci fıkrasına göre “İşveren, hizmet ilişkisinde işçinin kişiliğini korumak ve saygı göstermek ve işyerinde dürüstlük ilkelerine uygun bir düzeni sağlamakla, özellikle işçilerin psikolojik ve cinsel tacize uğramamaları ve bu tür tacizlere uğramış olanların daha fazla zarar görmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür”. Hükme göre işveren, işçinin kişilik haklarını korumak ve işyerinde uygun düzeni sağlamakla yükümlüdür. Hükümde kişilik hakları geniş olarak ele alınmış işçinin kişiliğin korunmasının yanında kişilik haklarının içinde yer alan yaşam, sağlık, beden bütünlüğü gibi haklarında korunması öngörülmüştür.
Yaşam, sağlık ve beden bütünlüğü işçinin kişilik haklarının korunmasının kapsamına girmesine rağmen kanun koyucu bunlara ayrı bir önem atfederek söz konusu maddenin ikinci fıkrasında işçinin iş sağlığı ve güvenliğinin korunmasını ayrı olarak düzenlemiştir. Fıkra hükmüne göre “ İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür”. Buna göre işveren işçinin yaşam hakkı ve vücut bütünlüğü kapsamında işyerinde güvenliğin sağlanması açısından her türlü tedbiri almakla yükümlüdür. Yine İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 4. maddesine göre işveren çalışanların işle ilgili sağlığını ve güvenliği sağlamakla yükümlü olup her türlü tedbiri almakla zorundadır.
İşverenin işçiyi gözetme borcu, mevzuat hükümleriyle birlikte dürüstlük ve iyi niyet kurallarına göre belirlenmelidir [2] .
1.2 İşçinin Kişiliğini Gözetme Borcu
İş hukukunda başlangıçta işçinin yaşam hakkını, sağlığını ve vücut bütünlüğünü korumak düşüncesiyle hareket ederken zamanla işçinin kişilik haklarının ve manevi çıkarlarının da korunması ön plana çıkmıştır [3] .
İşverenin işçinin kişiliğini gözetme borcu her şeyden önce Anayasadan kaynaklanan bir yükümlülüğüdür. Anayasanın; 12. maddesine göre herkes kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez hak ve özgürlüklere, 17. maddesine göre maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına, 19. maddesine göre kişi özgürlüğüne ve güvenliğine, 20. maddesine göre özel yaşamın gizliliği hakkına, 24 ve 25. maddelerine göre vicdan, din, inanç ve düşünce özgürlüğüne sahiptir.
Anayasada düzenlenen bu kişilik haklarının korunması iş hukuku bakımından Türk Borçlar Kanununun 417. maddesinin birinci fıkrasında öngörülmüştür. Buna göre işverenin emir, talimat ve fiillerinin işçinin kişilik haklarına, maddi ve manevi değerlerine, özel yaşam hakkına, kişiliğine ve özgürlüğüne aykırı olmaması gerekir [4] . Bu haklara aykırı her türlü söz veya davranış işçinin kişilik haklarının ihlalidir. Ayrıca işçinin, işyerinde dışlamaya veya diğer çalışanlar ile ilişkilerini bozmaya yönelik her türlü işveren davranışı da işçinin kişilik haklarının ihlalidir [5] .
İşverenin işçinin kişilik haklarını aykırı davranmaması yükümlülüğünün yanında işveren dürüstlük kurallarına göre işçilerin kişilik haklarına uygun bir düzeni sağlamakla da yükümlüdür ( TBK m. 417/1). Buna göre işveren, işyerinde işçilerin diğer çalışanlardan veya üçüncü kişilerden gelebilecek maddi veya manevi baskı, psikolojik veya cinsel taciz gibi işçilerin kişilik haklarına aykırı davranışların yapılamayacağı bir düzen kurmakla yükümlüdür. Madde hükmünde geçen “ dürüstlük ilkelerine uygun bir düzeni sağlamakla” ibaresinden düzenin dürüstlük ilkelerine göre sağlanması doktrinde eleştirilmiştir. Buradaki dürüstlük kuralının Medeni Kanun madde 2 anlamında bir dürüstlük olarak değil de yasa tasarısında, madde gerekçesinde ve mehaz İşviçre Borçlar Kanununda olduğu gibi ahlak kurallarına uygun bir düzenin sağlanması yükümlülüğü olması gerektiği belirtilmiştir [6] . Doktrinde bir başka eleştiri ise işverenin işçinin kişiliğini gözetme borcunun işyeri ile sınırlı tutulması isabetli görülmemiştir. Örneğin işçinin iş ilişkisi gereği bir başka işyerinde olduğunda dürüstlük kuralı gereği işverenin alması gereken önlemleri burada da almalıdır. Bundan dolayı bu borcu işyeri ile sınırlamak yerine “ iş organizasyonu” veya “ iş ilişkisi içinde” şeklinde sınırlamak daha isabetli olur [7] .
İşçinin kişisel verilerinin onun kişilik haklarına dâhil olduğu şüphesizdir. Türk Borçlar Kanunu madde 419 ve İş Kanunu madde 75’e göre işveren işçinin kişisel bilgilerini, dürüstlük kurallarına ve hukuka uygun olarak kullanmak zorundadır. Kişisel verilerin gizli kalmasında işçinin yararı varsa işveren bu bilgileri açıklamamakla yükümlüdür. Ancak bu yükümlülüğünün ihlali sonucunda kanunda bir yaptırım öngörülmemiştir. Bundan dolayı işverenin bu yükümlülüğe aykırılığı da işçinin kişilik haklarını gözetme borcunun ihlali anlamına gelmektedir [8] .
İşverenin işçiliği kişilik haklarını gözetme borcu, yönetim hakkını da sınırlamaktadır ve işçinin kişilik haklarını ve özgürlüklerini bu borca aykırı bir şekilde sınırlayacak sözleşmeler de geçersizdir [9] . Ayrıca işçi işverenin yönetim hakkı kapsamında verdiği kişilik haklarına aykırı emir ve talimatlara uymak zorunda değildir.
İşçinin kişilik haklarının korunması işverenin bir yükümlülüğüdür. Ancak işçinin bu hakkının sınırsız olmadığını kabul etmek gerekir. İşveren işçinin bu haklarını işçinin rızası, diğer çalışanların veya üçüncü kişilerin güvenliğini korumak gibi özel veya kamusal bir üstün yararın bulunması veya yasanın verdiği bir yetkiye göre sınırlandırabilir [10] .
İşverenin işçinin kişilik haklarına gözetme borcuna aykırılığının sonucu işçiye kanunda bir takım haklar tanınmıştır. Söz konusu aykırılık işçiye sözleşmeyi haklı nedenle fesih hakkı tanımaktadır. Ayrıca işçi kişilik haklarının ihlali sonucu uğradığı maddi ve manevi zararlarını Türk Borçlar Kanunu madde417 fıkra 3’e göre sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluğa göre tazmin edebilir. Bunların yanında birçok hukuki olanak kullanılabilir ve yaptırımlar uygulanabilir. Ayrıca kişilik hakkının ihlali aynı zamanda Ceza Kanunu kapsamında bir suç oluşturur ise bu kapsamda da bir yaptırım gündeme gelir.
1.3 İş Sağlığı ve Güvenliği Önlemlerini Alma Borcu
İş sağlığı ve güvenliği önlemlerini alma borcu, işverenin işçiyi gözetme borcunun bir zorunluluğudur. İnsan yaşamının kutsallığı çerçevesinde işveren, işyerinde işçinin sağlığını, yaşam hakkını ve vücut bütünlüğünü korumak için gerekli her türlü önlemi almak zorundadır [11] . İşverenin işçiyi gözetme borcu kapsamında olan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini alma yükümlülüğü Türk Borçlar Kanunu madde 417 fıkra 2’de genel anlamda düzenlenmiştir. Bunun yanında konumuzun asıl mevzuatı olan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununda bu yükümlülük düzenlenmiştir. Kanunun 1. maddesinde amaç “işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması ve mevcut sağlık ve güvenlik şartlarının iyileştirilmesi için işveren ve çalışanların görev, yetki, sorumluluk, hak ve yükümlülüklerini düzenlemektir.” şeklinde düzenlenmiştir. İşveren, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini alma borcu kapsamında bu kanunun hükümlerine uymak zorundadır.
Türk Borçlar Kanununda iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini alma borcu sadece işçiler açısından düzenlenmiştir. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununda ise çalışan [12] ibaresi kullanılmaktadır. Söz konusu kanunun ikinci madde ikinci fıkradaki istisnalar dışında bu kanun, kamu ve özel sektöre ait bütün işlere ve işyerlerine, bu işyerlerinin işverenleri ile işveren vekillerine, çırak ve stajyerler de dâhil olmak üzere tüm çalışanlarına faaliyet konularına bakılmaksızın uygulanır. Bundan dolayı bu kanun kapsamındaki iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini alma borcu istisnaların dışındaki tüm işverenlerin yükümlülüğündedir.
İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini korumakla yükümlüdür ( İSGK m. 4/1). Bu çerçevede işveren;
“a) Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.
b) İşyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.
c) Risk değerlendirmesi yapar veya yaptırır.
ç) Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğunu göz önüne alır.
d) Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır.”
Türk Borçlar Kanunu madde 417/2 ve İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu madde 4/1’e göre işveren iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için her türlü tedbiri almakla yükümlüdür. Bu kapsamda işveren sadece mevzuata öngörülen önlemleri almakla bu borcunu yerine getirmediği kabul edilmektedir. Çünkü işverenin her türlü tedbiri alma yükümlülüğü bilim, teknik ve tecrübenin o anda ulaştığı duruma göre önlemlerini almak zorundadırlar [13] . Yani işveren, bu konuda bilim ve teknik ilerlemeyi takip etmek ve buna göre iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almakla yükümlüdür. Yargıtay’ın görüşü de bu yöndedir [14] .
İşveren, iş sağlığı ve güvenliği önlemleri alma borcu kapsamında çalışanlarına bilgi ve eğitim vermek zorundadır. Söz konusu bu eğitimin şeklen verilmesi yeterli görülmemekte ve uygulamalı olarak bu bilgilerin verilmesi, öneminin kavratılması gerekmektedir [15] .
İşveren, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini alıp bu önlemlere uyulup uyulmadığını denetlemek zorundadır. Ayrıca işveren, denetimler sonucunda uygunsuz veya eksik bir durumun varlığı halinde bunları gidermekle de yükümlüdür.
Risk değerlendirmesi, iş sağlığı ve güvenliğinin ön koşuludur [16] . Risk değerlendirmesi yapmak işyerinde oluşabilecek tehlike ve kazalara karşı önceden önlem almak açısından önemlidir. Bundan dolayı kanun koyucu iş sağlığı ve güvenliği önlemleri kapsamında işverene risk değerlendirmesi yapmak veya yaptırmak görevini de düzenlemiştir ( İSGK m. 4/1-c, m. 10 ).
Bir başka yükümlülük ise işverenin sağlık gözetimi yapma yükümlülüğüdür. İşveren, çalışana görev verirken onun sağlık ve iş yönünden uygunluğunu göz önünde bulundurmalıdır ( İSGK m. 4/1-ç ). Özellikle de tehlikeli veya çok tehlikeli sınıfta yer alan işlerde çalışacaklar, işe uygun olduklarını belirten sağlık raporu almadan işe başlatılamazlar ( İSGK m. 15/2 ).
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu hükümleri ve yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere kanun koyucu önleyici ve koruyucu bir politika benimsemiştir. Buna göre kanun koyucu işverene, iş kazası veya meslek hastalığı meydana gelmemesi için gerekli sistemi kurma yükümlülüğü yüklemiştir [17] .
2. İŞVERENİN HUKUKİ SORUMLULUĞU
İşveren işçiyi gözetme borcunu yerine getirmez ve gerekli önlemleri almaz ise İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamında bir takım idari yaptırımlarla karşılaşmaktadır. Ancak işverenin işçiyi gözetme borcuna aykırı davranışından ötürü işçinin bir zarara uğraması ve bu zarar ile borca aykırı davranış arasında uygun illiyet bağı bulunmasının sonucu olarak işverenin hukuki sorumluluğu gündeme gelir. Kanuna ve sözleşmeye aykırılık sonucu işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini, sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabidir ( TBK m.417/3 ).
İş kazası veya meslek hastalığına uğrayan kişinin sigortalı olması sonucunda zararların tazmini, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu kapsamında karşılanır. Çalışanın söz konusu kanun kapsamı dışında kalan zararlarını isteyip isteyemeyeceği sorusu akla gelmektedir. İş ve sosyal güvenlik hukuku mevzuatımızda bu soruna yönelik bir düzenleme yoktur. Bundan dolayı genel sorumluluk hükümlerine göre çalışan işverenden kurum tarafından karşılanmayan zararı isteyebilir [18] . Aynı zamanda Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu kapsamının dışında kalan çalışanlarda zararlarını genel hükümlere göre talep edebileceklerdir.
İşverenin işçiyi gözetme borcuna aykırı davranışı sonucu işveren, genel hükümlere göre Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmayan zarar ile sorumludur. Bununla birlikteSosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu madde 21’e göre kusuruyla bu borca aykırı davranışı sonucu kurumun rücu hakkı vardır.
İşverenin hukuki sorumluluğu Türk Borçlar Kanunu madde 417/3’e göre sözleşmeye aykırılıktan doğmaktadır. Ancak söz konusu sorumluluğun niteliği hakkında Türk Borçlar Kanunu veya İş hukuku mevzuatında bir düzenleme bulunmamaktadır. Doktrinde işverenin hukuki sorumluluğun niteliği hakkındaki tartışmalar 818 sayılı Borçlar Kanunu ve 1475 sayılı İş Kanunu döneminde başlamıştır. Mevcut hükümlere göre bazı yazarlar kusursuz sorumluluğu savunurken, bazı yazarlar ise kusur sorumluluğunu savunmaktadır. Yargıtay ise bu hususta zamanla farklı görüşler sergilemiş ve bir görüş birliği oluşmamıştır. 6098 sayılı yeni Borçlar Kanunu ve İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu döneminde getirilen yeni düzenlemeler de bu tartışmaları sonlandırmamıştır. Bende bu hususta her iki görüşü de aşağıda inceledim.
2.1 Kusursuz Sorumluluk Görüşü
İşçinin işverene ekonomik ve hukuki bakımından bağımlı çalışması nedeniyle işçinin korunması düşüncesi ön plana çıkmaktadır. İşçinin, işverenin işiyle ilgili bir zarara uğraması ve işçinin bundan doğan zarara katlanacak güçte olmaması düşüncesi işverenin kusursuz dahi olsa bu zararı karşılaması gerektiği belirtilmektedir. Kusursuz sorumluluk halinde, işveren kusurlu olmasa dahi sebebiyet verdiği zararı tazminle yükümlüdür [19] . Sorumluluk ile meydana gelen zarar arasında uygun illiyet bağının varlığı zararı tazmin için yeterlidir.
Eski Borçlar Kanunu döneminde işverenin işçiyi gözetme borcunun hukuki dayanağını 332. madde oluşturmuştur. Buna göre, “işsahibi, akdin hususi halleri ve işin mahiyeti noktasından hakkaniyet dairesinde kendisinden istenilebileceği derecede çalışmak dolayısıyle maruz kaldığıtehlikelere karşıicabeden tedbirleri ittihaza ve münasip ve sıhhi çalışma mahalleri ile, işçi birlikte ikamet etmekte ise sıhhi yatacak bir yer tedarikine mecburdur” hükmü ile getirilen hakkaniyet ölçütü kusurlu sorumluluk esasına göre yorumlanmamış, öğretide ve uygulamada örtülü kanun boşluğu olduğundan hareketle işverenin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk ilkesine dayandırmıştır [20] .
İşverenin işçinin kişiliğini gözetme borcuna aykırılıktan doğan işverenin hukuki sorumluluğun niteliğinin kusursuz sorumluluk olduğu savunan yazarların ileri sürdükleri gerekçeler bakımından bir görüş birliği yoktur.
Doktrindeki görüşlerden ilkine göre işverenin hukuki sorumluluğunun belirlenmesinde bir yasa boşluğu olduğunu savunan görüştür. Eren ’e göre işverenin işçiyi gözetme borcunun ihlali sonucunda İş Kanununda bir düzenleme mevcut değildir. Bundan dolayı eski Borçlar Kanununun 332. maddesine başvurmak gerekecektir. Kusursuz sorumluluktan bahsedebilmek için kanunda ayrıca düzenlenmesi gerekir. Ancak söz konusu madde de böyle bir düzenleme söz konusu değildir. Kusur sorumluluğun esas olması nedeniyle de işverenin hukuki niteliği söz konusu hükme göre kusur sorumluluğu olacaktır. Ancak yazara göre kusur sorumluluğuna dayanan söz konusu hükme başvurmak iş hukukunun işçiyi koruyucu sosyal amacına uygun değildir. Bu nedenle söz konusu hükümlerin işverenin hukuki sorumluluğuna uygulanamayacağından ortaya bir yasa boşluğu çıkmaktadır. Hakim, Medeni Kanunun 1/2. maddesi uyarınca söz konusu boşluğu risk esasına dayanan kusursuz sorumluluk ilkelerine göre doldurmalıdır [21] . Ulusan ise aynı görüşü savunmakla beraber,kusur sorumluluğuna dayanan eski Borçlar Kanunun 332. maddesinin değişen sosyo-ekonomik durumlara ve gelişen teknolojinin yarattığı olumsuz sonuçlara uygulanabilme yeteneğini büyük ölçüde yitirdiği ve tatmin edici sonuçlar doğurmadığından dolayı buradaki yasa boşluğunun gerçek olmayan bir boşluk olarak kabul edilmesi gerektiği görüşündedir [22] .
Doktrindeki bir başka görüşe göre eski Borçlar Kanunu madde 332( TBK m. 417) ile İş Kanunu madde 77 ( söz konusu madde yürürlükten kaldırılmış ve söz konusu hükümler İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununda düzenlenmiştir. ) birlikte ele alınarak kusursuz sorumluluk görüşüne varılmıştır. İşverenin işçiyi gözetme borcu Borçlar Kanununda düzenlenmiş olsa dahi İş Kanunu madde 77’de işverenin iş sağlığı ve güvenliği konusunda her türlü önlemi alması gerekliliği işverenin kusursuz sorumluluğunu esas aldığını belirtilmektedir [23] . Şuan yürürlükte bulunan Türk Borçlar Kanununun 417. maddesine göre işveren iş sağlığı ve güvenliği konusunda gerekli her türlü önlemi almakla yükümlüdür. Söz konusu yükümlülük sebebiyle bu görüş kapsamında işverenin hukuki sorumluluğunun kusursuz sorumluluk esasına dayandığı savunulabilir [24] .
Bir diğer görüşe göre ise eski Borçlar Kanunu madde 332’de bahsedilen hakkaniyet ölçütünün işverenin sorumluluğu açısından getirildiği ve buna göre işverenin sorumluluğunun hakkaniyet esasına dayalı kusursuz sorumluluk olduğu savunulmaktadır [25] . Ancak yeni Türk Borçlar Kanunu ilgili hükmünde hakkaniyet ölçütünden bahsedilmemektedir. Bundan dolayı bu gerekçenin yasal dayanağı kalmamıştır.
Yargıtay’ın bir dönemdeki yerleşik içtihadına göre işverenin hukuki sorumluluğunu risk esasına dayanan kusursuz sorumluluk olarak kabul etmektedir. Yargıtay’ın bir kararında görüleceği üzere “ İşyerinde meydana gelen iş kazaları nedeniyle işverenin hukuki sorumluluğunun niteliği sorunu, öğretide ve uygulamada zaman içerisinde farklı görüş ve uygulamaların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Yargıtay'ın önceki kararlarında da benimsediği bir görüşe göre, işverenin bu açıdan sorumluluğu kusura dayanmaktadır. Çünkü, İsviçre ve Türk Hukuk Sisteminde özel bir düzenleme söz konusu olmadıkça asıl olan kusur sorumluluğudur. Sanayiinin gelişmesi ve yurt düzeyine yayılması sonucunda işyerlerinde kullanılan teknik ve motorlu araçların her geçen gün daha fazla artması ve bu nedenle de alınabilecek her türlü önlemlerle dahi önüne geçilmesi olanağı bulunmayan tehlikelerin ortaya çıkması, dolayısıyla iş kazaları ve meslek hastalıklarının büyük artışlar göstermesi karşısında kusura dayanan sorumluluk ilkesinin yetersiz kaldığı modern toplum hayatının ihtiyaçlarına cevap vermediği görülmüştür. İşte son zamanlarda kendisini yoğun bir biçimde hissettiren teknik ve teknolojik alanlardaki bu gelişmeler, kusursuz sorumluluğun bir türü olan tehlike sorumluluğu kavramına ortaya çıkarmıştır.
Tehlike sorumluluğunu savunanlar işverenin özen borcunu ideal ölçüler içinde yerine getirmesi halinde dahi, meydana gelen zarardan yine de sorumlu tutulması gerektiğini savunmaktadır.
Yargıtay uygulamasında, ilk kararlarda işverenin iş kazalarından doğan sorumluluğunun haksız fiile dayandığını kabul etmişken, zamanla işçinin daha yararına olan, akdi sorumluluk esasını benimsemiştir. Sosyal, ekonomik ve kültürel alanda meydana gelen gelişmeler nedeniyle akdi sorumluluğun da yetersiz kalması üzerine Yargıtay uygulamalarında istikrarlı şekilde tehlike sorumluluğu görüşünü kabul etmektedir.
Tehlike sorumluluğu en ağır bir kusursuz sorumluluk halini oluşturmaktadır. Az öncede değinildiği gibi, işveren her türlü özen borcunu yerine getirmiş olsa dahi, meydana gelen kazadan dolayı sorumluluktan kurtulma olanağı yoktur. Bu anlamda tehlike sorumluluğu mutlak bir sorumluluk olarak nitelendirilebilir [26] .” işverenin hukukisorumluluğu kusursuz sorumluluk olarak kabul edilmiştir.
2.2 Kusur Sorumluluğu Görüşü
Kusur sorumluluğu ilkesine göre bir kişinin ortaya çıkan bir zararı tazminle yükümlü tutulabilmesi için o kişinin zarara yol açan olayda kusurlu bulunması gerekir [27] . Türk Hukuk sisteminde özel bir düzenleme olmadıkça esas olan kusur sorumluluğudur. Doktrinde bazı yazarlar bu ilke kapsamında işverenin hukuki sorumluluğunun kusur sorumluluğu olduğu görüşünü savunmaktadırlar.
Doktrinde kusur sorumluluğu savunan yazarlara göre eski Borçlar Kanununun 332. maddesi ile işverenden “ hakkaniyet dairesinde kendisinden istenebileceği derecede” gereken önlemleri alma zorunluluğu getirildiğine göre, bu hükümle kusur sorumluluğu esasını kabul etmenin uygun olacağını belirtmişlerdir [28] .Ancak Türk Borçlar Kanunun 417. maddesinde ise işverenden “ her türlü önlemi almak” zorunluluğu getirilmiştir. Madde hükmündeki bu değişiklik ile söz konusu görüşün geçerliliğini yitirip yitirmediği konusu tartışmalıdır. Her türlü önlemi alması gereken işverenin buradaki sorumluluğu kusursuz sorumluluğa yaklaşmaktadır.
Doktrinde kusur sorumluluğunu savunan yazarların asıl gerekçesi ise işverenin işçinin gözetme borcuna aykırılığından doğan hukuki sorumluluğu İş Hukuku mevzuatında düzenlenmemiştir. Söz konusu düzenleme Türk Borçlar Kanunu madde 417/3’de yapılmıştır. Buna göre işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini, sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabidir. Sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk ise kusura dayanan bir sorumluluktur. Bununla birlikte Türk Hukukunda asıl olan kusur sorumluluğudur. Kusursuz sorumluluktan söz edebilmek için mutlaka kanunda özel olarak öngörülmüş olması gerekir. Ancak İş Hukuku mevzuatı veya Türk Borçlar Kanununda işverenin hukuki sorumluluğu bakımından kusursuz sorumluluk esası getirilmemiştir [29] .
Bir başka görüşe göre ise İş Hukukunun amaç ve gerekleri uyarınca işverenin sorumluluğunun, tehlike esasına dayanan kusursuz sorumluluk esasına dayanması gerekir. Ancak Türk Hukukunda bu nitelemeyi haklı kılacak kanuni bir düzenleme bulunmamakla birlikte yukarıda açıklanan nedenlerle mevcut düzenleme kusur sorumluluğudur [30] .
Kusur sorumluluğu ilkesini savunan yazarlara göre bir başka gerekçe olarak Türk Borçlar Kanununda tehlike sorumluluğunun ( TBK m. 71 ) düzenlenmesini ileri sürmüşlerdir. Hükme göre tehlike sorumluluğu “ önemli ölçüde tehlike arzeden bir işletmenin faaliyetinden zarar” doğan zararlara özgülenmiştir. Bundan dolayı söz konusu hüküm, bu madde kapsamına girmeyen diğer hallerde sorumluluğun kusura dayandığını göstermektedir [31] . Aksi halde ayrıca işverenin kusursuz sorumluluğunun düzenlenmesi anlamsız kalır.
İşverenin hukuki sorumluluğu bakımından kusur sorumluluğu savunucularından olan Süzek, kusurun varlığının ise objektif bir ölçüte göre saptanması gerektiğini belirtmektedir [32] . Buna göre kusurun varlığının saptanmasında; işçiyi gözetme borcunun yerine getirilip getirilmediğinin, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmasında gerekli dikkat ve özenin gösterilip gösterilmediğinin belirlenmesinde işverenin kişisel bilgi, nitelik ve özelliklerinin değil aynı durumdaki dikkatli, makul ve sorumluluk duygusu taşıyan bir işverenin davranış tarzı göz önünde tutulur. Aynı koşuldaki işverenlerden aynı hareket tarzı beklenmelidir. Buna göre, her işverenin gözetme borcu kapsamında aynı koşullarda bulunan dürüst, makul ve dikkatli bir işverenin alması gereken tüm iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini alması gerekir. Bu objektif ölçüt ise tüm iş sağlığı ve güvenliği mevzuatında bulunan önlemler olarak değerlendirmelidir. Ayrıca işveren mevzuat haricinde bilim ve teknolojinin gerekli kıldığı önlemleri de almak zorundadır. Yazara göre tüm bu kriterlere uymayan işveren kusurlu sayılır.
Yargıtay bu görüş çerçevesinde işverenin hukuki sorumluluğunda yerleşik içtihadı olan tehlike esasına dayanan kusursuz sorumluluk görüşünden vazgeçmiştir. Yargıtay’ın bu husustaki bir kararına göre; “İşyerinde meydana gelen iş kazaları sebebiyle işverenin hukuki sorumluluğunun niteliği sorunu, öğretide ve uygulamada zaman içerisinde farklı görüş ve uygulamaların ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Yargıtay'ın önceki kararlarında da benimsediği bir görüşe göre, işverenin bu açıdan sorumluluğu kusura dayanmaktadır. Çünkü İsviçre ve Türk Hukuk Sisteminde özel bir düzenleme söz konusu olmadıkça asıl olan kusur sorumluluğudur.
4857 Sayılı İş Kanunu'nun 77 . maddesi ve 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun 4 . ve 5 . maddeleri ile bunu uygun olarak çıkarılan iş güvenliği yönetmelikleri hükümleri işverenin sorumluluğunu objektifleştiren kriterler olarak değerlendirilmelidir. Bu sebeple mevzuatta yer alan teknik iş güvenliği kurallarına uyulmaması işverenin kusurlu davranışı olarak kabul edilmelidir. Ancak, işveren sadece anılan yazılı kurallara değil, yazılı olmayan ve teknolojinin gerekli kıldığı önlemlere aykırı davrandığında da kusurlu görülerek oluşan zararı karşılamalıdır.
Öte yandan, objektifleştirilen kusur, kusur sorumluluğunu kusursuz sorumluluğa yaklaştırsa da, onu kusursuz sorumluluk haline dönüştürmez. Çünkü, bu halde dahi işverenin sorumluluğu için kusurun varlığı şarttır. Kusurun objektifleştirilmesi kriterinin yanısıra, Türk Borçlar Kanunu'nun 417/2. maddesinin, Anayasa hükümleri ve 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun 4 . maddesi kapsamında yorumlanması da işverenin sorumluluğunu oldukça genişletecektir [33] .” işverenin hukuki sorumluluğunun kusur sorumluluğuna dayandığı kabul edilmektedir. Ancak Yargıtay bu görüşünü istikrarlı bir şekilde sürdürmemiş bazı kararlarında eski görüşüne dönerek işverenin hukuki sorumluluğunu tehlike esasına dayanan kusursuz sorumluluk olarak kabul etmiştir [34] .
2.3 Tehlike Sorumluluğu
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 71. maddesine göre hukukumuzda ilk defa kusursuz sorumluluğun bir türü olan tehlike sorumluluğu düzenlenmiştir. Buna göre, önemli ölçüde tehlike arzeden bir işletmenin faaliyeti esnasında zarar meydana gelmesi halinde, bu zarardan işletme sahibi ve varsa işleten müteselsilen sorumludur ( TBK 71/1). Görüldüğü üzere tehlike sorumluluğu önemli ölçüde tehlike arz eden işletmeler açısından öngörülmüştür. Türk Hukukunda işletme kavramına ilişkin tanım “ticari işletme” adı altında 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 11. Maddesinde yapılmıştır. Buna göre ticari işletme, “esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir.”. Ancak TBK m. 71/1’de sadece ticari işletmeden değil işletmeden bahsettiği için Türk Ticaret Kanununda tanımı yapılmamakla birlikte esnaf işletmesi de bu tanıma dahildir. Buna göre söz konusu hükümdeki işletme kavramı, ticari işletmeler, esnaf işletmeleri ve kamu tüzel kişisine ait işletmelerdir [35] .
Önemli ölçüde tehlike arzeden işletmenin tanımı ise yine aynı madde de tanımlanmaktadır. Önemli ölçüde tehlike arzeden işletme, “Bir işletmenin, mahiyeti veya faaliyette kullanılan malzeme, araçlar ya da güçler göz önünde tutulduğunda, bu işlerde uzman bir kişiden beklenen tüm özenin gösterilmesi durumunda bile sıkça veya ağır zararlar doğurmaya elverişli olduğu sonucuna varılırsa, bunun önemli ölçüde tehlike arzeden bir işletme olduğu kabul edilir. Özellikle, herhangi bir kanunda benzeri tehlikeler arzeden işletmeler için özel bir tehlike sorumluluğu öngörülmüşse, bu işletme de önemli ölçüde tehlike arzeden işletme sayılır ( TBK m.71/2).” şeklinde tanımlanmıştır. Görüldüğü üzere bir işletmenin önemli ölçüde tehlike arzeden bir işletme olabilmesi için işletmenin niteliğinin ve faaliyetinin tehlike yaratmaya her zaman yatkın olması veya herhangi bir kanunda özel bir tehlike sorumluluğu öngörülmüş olması gerekir [36] . Patlayıcı madde imal eden veya depo eden bir işletme, önemli ölçüde tehlike arzeden bir işletmeye örnek olarak verilebilir.
Doktrinde bazı yazarlara göre 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra işverenin iş kazasından ve meslek hastalığından doğan sorumluluğunu belirlerken, işyerinin öncelikle önemli ölçüde tehlike arz eden işletme olup olmadığı belirlenmelidir. Buna göre işyeri önemli ölçüde tehlike arz eden işletme ise işverenin hukuki sorumluluğu kusursuz sorumluluk esasına göre belirlenirken işyeri bu nitelikte değilse kusur sorumluluğu esas alınacaktır [37] .
Son olarak belirtmek gerekir ki, önemli ölçüde tehlike arzeden bir işletmenin faaliyetine hukuk düzeni tarafından izin verilmiş olsa dahi zarar görenler, işletmenin faaliyetinin sebep olduğu zararların giderilmesi için denkleştirme isteyebilirler ( TBK 71/4). Görüldüğü üzere işveren gerekli izinleri almış olsa dahi zarardan sorumludur. Ancak bu durumda tazminatta uygun bir indirim yapılacaktır [38] .
2.4 Uygun İlliyet Bağının Bulunması Zorunluluğu
İşverenin hukuki sorumluluğu, ister kusursuz sorumluluk ister kusur sorumluluğu olsun işverenin meslek hastalığı ve iş kazasından sorumlu tutulabilmesi için uygun illiyet bağının bulunması gerekir [39] . Buna göre işverenin sorumluluğuna gidebilmek için ilk önce bir meslek hastalığı veya iş kazasının olması, bunun sonucu olarak bedensel, ruhsal bir zararın ortaya çıkması veya ölümün meydana gelmesi ve zarar ile iş kazası veya meslek hastalığı arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekir [40] .
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda tanımlanan her iş kazası bakımından işverenin hukuki sorumluluğu meydana gelmez [41] . Söz konusu kanunun 13. maddesine göre sigortalının işyerinde bulunduğu sırada, yürütülmekte olan iş nedeniyle, işveren tarafından görevli olarak başka bir yere gönderilmesi nedeniyle geçen zamanda, emziren kadının çocuğuna süt vermesi için geçen zamanda ve işveren tarafından sağlanan taşıtla işin yapıldığı yere gidiş geliş esnasında meydana gelen ve sigortalıyı bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olaya iş kazası denir. Hükümde sayılan hallerden birinde kazanın gerçekleşmesi Sosyal Güvenlik Hukuku bakımından iş kazasının varlığı için yeterlidir. Buna karşılık işverenin hukuki sorumluluğunun doğabilmesi için meydana gelen kaza ile yapılan iş arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekir. Sigortalı işçinin düşmanları tarafından öç almak kastıyla işyerinde öldürülmesi SosyalSigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu bakımından iş kazası sayılmasına rağmen ölüm ile yapılan iş arasında illiyet bağının bulunmaması nedeniyle işverenin hukuki sorumluluğu meydana gelmez [42] .
İşverenin hukuki sorumluluğuna gidebilmek için yapılan iş ile meydana gelen kaza arasındaki illiyet bağının kesilmemesi gerekir. Yargıtay’ın yerleşik içtihadına göre mücbir sebep, zarar görenin ağır kusuru veya üçüncü kişinin ağır kusuru söz konusu ise illiyet bağı kesilmiş olur ve işverenin hukuki sorumluluğuna gidilemez [43] .
İşçi, kendi kusuruyla iş kazasına uğramışsa ve bu kusur yapılan iş ile meydana gelen kaza arasındaki illiyet bağını geri plana atacak derecede ağır olup kazanın temel nedeni ise illiyet bağı kesilir ve işverenin sorumluluğuna gidilemez [44] . Ancak işçinin kusuru bu nitelikte değilse illiyet bağı kesilmez, tazminat bakımından işçinin müterafik kusuru nedeniyle indirime gidilir. Aynı şekilde üçüncü kişinin kusurunun yapılan iş ile meydana gelen kaza arasındaki illiyet bağını kesmesi için üçüncü kişinin tam veya ağır kusurlu olması gerekir [45] .
İş kazasının deprem veya heyalan gibi mücbir sebeplerle meydana gelmesi halinde de yapılan iş ile meydana gelen kaza arasındaki illiyet bağı kesilir ve işverenin hukuki sorumluluğuna gidilemez.
SONUÇ
İşverenin işçiyi gözetme borcuna aykırı davranışından ötürü işçinin bir zarara uğraması ve bu zarar ile borca aykırı davranış arasında uygun illiyet bağı bulunmasının sonucu olarak işverenin hukuki sorumluluğu gündeme gelir.İşverenin işçinin gözetme borcuna aykırılığından doğan hukuki sorumluluğu İş Hukuku mevzuatında düzenlenmemiştir. Söz konusu düzenleme Türk Borçlar Kanunu madde 417/3’de yapılmıştır . Buna göre işverenin işçiyi gözetme borcuna aykırı davranışı sonucu meydana gelen zararların tazmini sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabiidir. Ancak söz konusu sorumluluğun niteliği düzenlenmemiştir.
Türk Hukukunda asıl olan kusur sorumluluğudur. Kusursuz sorumluluktan söz edebilmek için mutlaka kanunda özel olarak öngörülmüş olması gerekir. Kanunda işverenin hukuki sorumluluğu bakımından özel olarak bir kusursuz sorumluluk hali düzenlenmemiştir. Bundan dolayı bazı yazarlar yukarıda açıklanan gerekçelerle birlikte işverenin hukuki sorumluluğun kusur ilkesine göre değerlendirilmesi gerektiğini savunur. Kusursuz sorumluluğu savunan yazarlara göre ise burada genel hükümlere göre kusur sorumluluğunu uygulamak İş Hukukunun işçiyi koruyucu sosyal amacına uygun değildir. Bu yüzden burada bir yasa boşluğu olduğunu kabul ederek işverenin hukuki sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu görüşü benimsenmektedir. Aynı zamanda bu fikri savunan başka yazarlara göre Türk Borçlar Kanunu ve İş Sağlığı veGüvenliği Kanunu ilgili hükümlerinin birlikte değerlendirildiğinde işverenin sorumluluğunun kusursuz sorumluluktur. Çünkü işveren her türlü önlemi almakla yükümlüdür.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 71. maddesine göre hukukumuzda ilk defa kusursuz sorumluluğun bir türü olan tehlike sorumluluğu düzenlenmiştir. Buna göre önemli tehlike arz eden bir işletmenin faaliyeti esnasında bir zararın meydana gelmesi halinde işveren bu zarardan sorumludur. Bu düzenleme ile birlikte işyeri önemli ölçüde tehlike arz eden işletme ise işverenin hukuki sorumluluğu kusursuz sorumluluk esasına göre belirlenirken işyeri bu nitelikte değilse kusur sorumluluğu esas alınması fikri de doktrinde savunulmaktadır.
Son olarak belirtmek gerekir ki işverenin sorumluluğuna gidebilmek için hem kusur sorumluluğunda hem de kusursuz sorumlulukta meydana gelen zarar ile yapılan iş arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekir.
NOTLAR
[1] Hamdi Mollamahmutoğlu, Muhittin Astarlı, Ulaş Baysal, İş Hukuku, 6. Bası, Turhan Kitabevi Yayınları, Ankara 2014, s.704; Sarper Süzek, İş Hukuku, 11. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 2015, s.426
[2] Süzek, a.g.e, s. 426
[3] Mollamahmutoğlu, Astarlı, Baysal, a.g.e, s.707
[4] Fahrettin Korkmaz, Nihat Seyhun Alp, Bireysel İş Hukuku, 2. Baskı, Seçkin Yayınları, Ankara 2014, s.169
[5] Mollamahmutoğlu, Astarlı, Baysal, a.g.e, s.708
[6] Süzek, a.g.e, s. 428
[7] Nuri Çelik, Nurşen Caniklioğlu, Talat Canbolat, İş Hukuku Dersleri, 29. Bası, Beta Yayınları, İstanbul 2016, s. 282
[8] Çelik, Caniklioğlu, Canbolat, a.g.e , s. 283; Korkmaz, Alp, a.g.e, s. 171; Mollamahmutoğlu, Astarlı, Baysal, a.g.e, s. 708- 709
[9] Sarper Süzek, “ İşverenin İşçiyi Gözetme Borcu”, Prof. Dr. Tunçer Karamustafaoğlu’na Armağan, Adalet Yayınevi, Ankara 2010, s.831
[10] Çelik, Caniklioğlu, Canbolat, a.g.e , s. 282; Süzek, a.g.m , s.831
[11] Korkmaz, Alp, a.g.e, s. 166
[12] İş Sağlığı ve Güvenliği kanununa göre çalışan: Kendi özel kanunlarındaki statülerine bakılmaksızın kamu veya özel işyerlerinde istihdam edilen gerçek kişiyi ifade eder( İSGK m. 3/1-b ).
[13] Süzek, a.g.e, s. 435
[14] Yargıtay ilgili kararına göre; “ İş Kanunu'nun 77. maddesi, "İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler.
İşverenler işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar ... " düzenlemesini içermektedir. Anılan düzenleme, işçiyi gözetim ödevi ve insan yaşamının üstün değer olarak korunması gereğinden hareketle; salt mevzuatta öngörülen önlemlerle yetinilmeyip, bilimsel ve teknolojik gelişimin ulaştığı aşama uyarınca alınması gereken önlemlerin de işveren tarafından alınmasını zorunlu kılmaktadır …” Yargıtay 10. HD, E. 2008/2626, K. 2008/7283, T. 27.5.2008, http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=10hd-2008-2626.htm&kw=e.+`2008/2626`#fm, 05.01.2017
[15] Korkmaz, Alp, a.g.e, s. 167
[16] Çelik, Caniklioğlu, Canbolat, a.g.e , s. 293-294
[17] Çelik, Caniklioğlu, Canbolat, a.e , s. 293
[18] Süzek, a.g.m, s.8331
[19] A. Murat Demircioğlu, Hasan Ali Kaplan, Sorularla İş Sağlığı ve Güvenliği Hukuku, Beta Yayınları, İstanbul 2016, s. 227
[20] Erdem Özdemir, İş Sağlığı ve Güvenliği Hukuku, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2014, s.486
[21] Fikret Eren, Borçlar Hukuku ve İş Hukuku Açısından İşverenin İş Kazası ve Meslek Hastalığından Doğan Hukuki Sorumluluğu , Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, Ankara 1974, s. 89 v.d.
[22] İlhan Ulusan, Özellikle Borçlar Hukuku ve İş Hukuku Açısından İşverenin İşçiyi Gözetme Borcu Bundan Doğan Hukuki Sorumluluğu, Kazancı Hukuk Yayınları, İstanbul 1990, s.124-125
[23] Kenan Tunçomağ , İş Hukuku, C. I, 4. Bası, İstanbul 1986,s. 267-268; Mustafa Çenberci, İş Kanunu Şerhi, 6. Bası, Olgaç Matbaası, Ankara 1986,s. 972-974
[24] TankutCentel,“Türk Borçlar Kanununda Genel Olarak İşçinin Kişiliğinin Korunması”, Sicil İş Hukuku Dergisi, S. 24, Aralık 2011, s. 16
[25] Hüseyin Hatemi, “İş kazasından Doğan Maddi Tazminat Miktarının Tayini”, İHU , İş K. 73
(No.2), 1976, s. 5
[26] Yargıtay 21. HD, E. 2002/7847, K. 2002/8012, T. 3.10.2002, (Çevrimiçi), http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=21hd-2002-7847.htm&kw=`i%C5%9Fverenin+hukuki+sorumlulu%C4%9Fu`#fm , 07.01.2017
[27] Demircioğlu, Kaplan, a.g.e, s.227
[28] Süzek, a.g.m, s. 836
[29] Çelik, Caniklioğlu, Canbolat, a.g.e, s.314; Süzek, a.g.e, s. 439; Özdemir, a.g.e, s.503
[30] Mollamahmutoğlu, Astarlı, Baysal, a.g.e, s. 1411
[31] Çelik, Caniklioğlu, Canbolat, a.g.e, s.314; Süzek, a.g.e, s. 440
[32] Süzek, a.g.e, s. 442 v.d.
[33] Yargıtay 21. HD, E. 2015/7255, K. 2016/295, T. 19.1.2016, (Çevrimiçi), http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=21hd-2015-7255.htm&kw=`i%C5%9Fverenin+hukuki+sorumlulu%C4%9Fu`#fm , 07.01.2017; aynı yönde kararlar için bkz. Yargıtay 21. HD, E. 2013/20684, K. 2014/6778, T. 3.4.2014; Yargıtay 21. HD, E. 2005/14170, K. 2006/1823, T. 28.2.2006
[34] Yargıtay 21. HD, E. 2012/4196, K. 2012/5289, T. 5.4.2012, (Çevrimiçi), http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=21hd-2012-4196.htm&kw=E.+`2012/4196`#fm , 07.01.2017
[35] Kemal Oğuzman, Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. II, 10. Bası, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2013, s. 191
[36] Oğuzman, Öz, a.e, s. 192
[37] Çelik, Caniklioğlu, Canbolat, a.g.e, s.315 v.d.; Süzek, a.g.e, s. 444 v.d.
[38] Süzek, a.g.e, s. 445
[39] Çelik, Caniklioğlu, Canbolat, a.g.e, s.316
[40] Süzek, a.g.e, s. 448
[41] Özdemir, a.g.e, s. 519
[42] Süzek, a.g.e, s. 449-450
[43] Özdemir, a.g.e, s. 522
[44] Süzek, a.g.e, s. 452
[45] Süzek, a.e
KAYNAKÇA
Centel, Tankut | “Türk Borçlar Kanununda Genel Olarak İşçinin Kişiliğinin Korunması”, Sicil İş Hukuku Dergisi, S. 24, Aralık 2011 |
Çelik, Nuri/ Caniklioğlu, Nurşen/ Canbolat, Talat | İş Hukuku Dersleri, 29. Bası, Beta Yayınları, İstanbul 2016 |
Çenberci, Mustafa | İş Kanunu Şerhi, 6. Bası, Olgaç Matbaası, Ankara 1986 |
Demircioğlu, A. Murat/ Kaplan, Hasan Ali | Sorularla İş Sağlığı ve Güvenliği Hukuku, Beta Yayınları, İstanbul 2016 |
Eren, Fikret | Borçlar Hukuku ve İş Hukuku Açısından İşverenin İş Kazası ve Meslek Hastalığından Doğan Hukuki Sorumluluğu , Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, Ankara 1974 |
Hatemi, Hüseyin | “İş kazasından Doğan Maddi Tazminat Miktarının Tayini”, İHU , İş K. 73 (No.2), 1976 |
Korkmaz, Fahrettin/ Alp, Nihat Seyhun | Bireysel İş Hukuku, 2. Baskı, Seçkin Yayınları, Ankara 2014 |
Mollamahmutoğlu, Hamdi/ Astarlı, Muhittin/ Baysal, Ulaş | İş Hukuku, 6. Bası, Turhan Kitabevi Yayınları, Ankara 2014 |
Oğuzman, Kemal/ Öz, Turgut | Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. II, 10. Bası, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2013 |
Özdemir, Erdem | İş Sağlığı ve Güvenliği Hukuku, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2014 |
Süzek, Sarper | İş Hukuku, 11. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 2015 |
“ İşverenin İşçiyi Gözetme Borcu”, Prof. Dr. Tunçer Karamustafaoğlu’na Armağan, Adalet Yayınevi, Ankara 2010 | |
Tunçomağ, Kenan | İş Hukuku, C. I, 4. Bası, İstanbul 1986 |
Ulusan, İlhan | Özellikle Borçlar Hukuku ve İş Hukuku Açısından İşverenin İşçiyi Gözetme Borcu Bundan Doğan Hukuki Sorumluluğu, Kazancı Hukuk Yayınları, İstanbul 1990 |